12 Mayıs 2024 Pazar

Kokularda Saklanan Anılar


Öğle güneşinin çocukluğunuzdaki bahçeyi ısıttığı o taze bahar gününde yeni açmış sümbül kokusunu düşünün. Veya bir parkın yanından geçerken burnunuza gelen belli belirsiz hanımeli kokusunu düşünün. 

Zihninizde canlanan ilk görüntü o kokuyu yayan çiçek miydi yoksa bu kokuları kendi hayatınızda ilk defa kokladığınız an mıydı? 

Koku diğer dört duyu arasından en farklı ve garip bir anatomiye sahip olan bir duyudur. Diğer duyu organlarımızdan aldığımız uyarılar önce talamusa gelerek buradan beynin ilgili bölümüne iletilir. Fakat koku reseptörlerinden gelen bir duyu direkt olarak beynin limbik sistem olarak adlandırılan bölgesine gelir. Limbik sistem ise temel olarak öğrenmeyi, hafıza oluşumunu ve duyu oluşumunu barındıran karmaşık bir  merkezi sinir sistemi tarafından yönetilen bir yapıdır.

Bazı anlarda birtakım kokular bizi gafil avlar ve en olmadık, unuttuğumuzu sandığımız anıları capcanlı bir şekilde gözümüzde canlandırır. İşte bunun sebebi anıların hafızaya kaydedilmesinin o anki duymuş olduğumuz koku ile birlikte gerçekleşmesidir. 

Kokular birçok canlı için yaşamını sürdürmek adına oldukça önemli bir sinyaldir. Hayvanlar iletişimini bıraktıkları kokular ile sağlar. Bu canlılar makrosmatik canlılar olarak sınıflandırılır yani bu canlılar için koku hayati önem taşımaktadır. Ancak insanlar mikrosmatik canlılardır. Bizler için koku tat almaya yardımcı olsa bile hayati bir önem taşımamaktadır. 

Edinilen bilgilere göre kadınlarda limbik sistemin erkeklere göre daha duyarlı olduğu tespit edilmiştir. Bu durum kadınların daha duygusal, daha güçlü iletişim becerisine sahip olmalarını sağlarken aynı zamanda depresyona daha yatkın olmalarına sebep olabilmektedir.

Aslında sadece bir koku olarak düşündüğümüzde çok basit gibi görünse de insanın fizyolojisinde ve psikolojisinde önemli bir yere sahiptir. Kokular yaşadığımız anı yorumlamamıza yardımcı olur ve hafızamızla ilişkili garip bir uyarıcı haline gelir. 


Kaynak:
Şirinyıldız, F. Kavak, İ. (2023). Koku ve limbik sistem fizyolojisi. 

















1 Temmuz 2023 Cumartesi

yumak

 


Bazen ne yapacağını bilemezsin. Her şey birbirinin içine girmiştir ve asıl çözüm yolunu bulamazsın. Bir yanından çekiştirirsin o karmaşık yumağı sonra diğer bir yanından...

İlk başta çözülmüş gibi gelir, yavaş yavaş devam etmeye başlarsın. Sonra aniden bir olay olur, yumak elinden düşer yuvarlanır yuvarlanır ve tekrar ayaklarının dibine gelir eskisinden daha beter daha karmaşık biçimde.

Sorun o yumakta mı sence? Geçmişin birbirine girmiş kalıntılarını şu anda ve gelecek içinde yaşayarak çözmeye çalışan sende mi?

Sorun yaşanmış ve bitmişlerde mi? Sorun bitmiş bir anı biçare tekrar yaşayarak çözmeye çalışan sende mi?

Sakin ol. Geçmiş sana gelecekte şu anda verdiği zarardan daha fazla zarar vermez sen şu anını onu çözmeye çalışarak mahvetmediğin sürece. Ölenler, yitip gidenler, geçmişe gömülenler...

Bunların hiçbiri ama hiçbiri sen onları değiştirmeye çalışmadığın sürece sana zarar vermez.

Hayatın cilvesi de burada başlıyor işte; geçmişini, problemlerini kabullenerek onları olduğu yerde bırakarak geleceğe adım atmakla. 

Bunu kolay mı sanıyorsun? Tüm bu endişelerini kabul edip hayallerinden uzakta bir geleceğe ilerlemek kolay mı?

Geçmiş yaşandı ve bitti tüm doğruları ve yanlışlarıyla birlikte peki ya gelecek? Herkes kendi zamanında ve kendi şartlarında yaşar, geleceğimiz geçmişimiz üzerine değil kendi zamanımız ve şartlarımız üzerine inşa edilir.

Geçmişine gömülen sen bunun ne kadar farkındasın?


H.K...















14 Aralık 2022 Çarşamba

Burdur Gölüne Neler oluyor?

 Burdur Gölü, Göller Yöresinde bulunan ve tektonik hareketler sonucunda oluşmuş kapalı havzalı bir göldür. Burdur ve Isparta yöresi için önemli bir su kaynağı olmakla birlikte göç zamanlarında birçok kuşa ev sahipliği yapmaktadır. Nesli tükenme tehlikesi altında olan Dikkuyruk ördeğine yılın belli bir zamanlarında ev sahipliği yapar ayrıca dünyada sadece Burdur gölünde yaşayan dişili sazancığının da daimi ev sahibidir.

 Bu kadar güzel ve önemli bir gölün ismini son zamanlarda kuruma tehlikesiyle birlikte anılması öncelikli olarak biz Burdurluları daha sonra de tüm insanları üzecek bir haberdir.

 Peki bizler bunun ne kadar farkındayız? Bilinçsizle barajlar dikerken, bol keseden arsalarımızı sularken, iklim koşullarına uyumluluğuna bakmadan tarım ürünü ekerken gölümüzü ne kadar düşünüyoruz?

 Araştırmacıların bulgularına göre Burdur Gölümüz 1987 yılından bu yana kurumakta. Değişen iklimler mevsimsel yağışların miktarını değiştirdi. Yaz aylarında yağışsız geçen aşırı sıcak günler ise Burdur gölümüzü ve beraberinde onu besleyen akarsular ile yeraltı sularını sinsice zayıflatmakta. iklim değişikliği sonucunda Burdur'da sıcaklık referans dönemine göre % 11, 38 artmış, yağış oranının ise %4,5 azaldığı ve buharlaşmanın %15 arttığı gözlemlenmiş. Sadece bu oranlar bile gölün durumunu çok net ortaya koyuyor fakat göldeki su barajlar ve yeraltı sularıyla etkileşim halinde. Yanlış tarım arazisi sulama yöntemleri ve halkın israfı gölün durumuna hiç yardımcı olmuyor. 

 Bu göl bana ait olduğu kadar dünyanın bir ucundan konaklamaya gelen dikkuyruk ördeğine de ait. Suyumuzu sadece bize aitmiş gibi bilinçsizce tüketmemeliyiz. Bugün var olması yarın da var olacağı anlamına gelmiyor. Bu gün savurup israf ederek kullanan bizler yarın gölün bir damlasına muhtaç olacağız. 

 insanların hemen hepsi dünyayı çok tehlikeli bir hızda tüketiyor,oysaki doğanın bir parçası olduğumuzu unutmadan önce üretmeli sonra ise tüketmeliyiz. Artan insan popülasyonu üretimin artmasına dolayısı ile sanayi faaliyetlerinin artmasına neden oldu. Bu durum ise dünyayın dengesini bozdu. ilerleyen zamanlarda bu konu hakkında de yazı yazmak istiyorum ama şimdi asıl konumuzdan fazla sapmadan konuyu bitireceğim.

 Suyumuzu korumak öncelikli olarak bizlerin görevi. Peki suyumuzu nasıl daha iyi koruyabiliriz? Cevabı çok basit "Aman bundan bir şey olmaz, koskoca göl bitmez."
gibi düşüncelerimizden kurtulmalıyız. Önemsiz olarak gördüğümüz bir damla su bile başka bir canlının tüm hayatı olabiliyor eğer mikroskobik boyuttaki canlıları düşünürsek. Sulama yöntemlerimizi gözden geçirmeliyiz. Salma sulama yöntemi ile hem fazla miktarda su israf oluyor hem de toprağın yüzeyindeki mineraller ve tuzlar yıkanarak kayboluyor dolayısıyla toprağın verimi azalıyor. Damlama ve yağmurlama yöntemleri ile hem suyumuzu hem de toprağımızı korumak mümkün.

 Açıkçası çevre bilinci sadece bir şeyler okuyarak oluşmaz. Bu konuda ülke olarak iyi bir şeyler üretmek istiyorsak yedisinden yetmişine tüm halkımızı eğitmeliyiz. Şu an kuraklık ülkemizin kapısında veya çoktan  kapıdan içeriye girdi ama biz farkında
değiliz (!).  Umuyorum ki geç kalmadan önce tüm insanlık olarak yapmamız gerekenleri yaparız.


Gelecek yazımda görüşmek dileğiyle şimdilik hoşçakalın!

Kaynakça:

Ataol, M. (2010). Burdur Gölü’nde Seviye Değişimleri . Coğrafi Bilimler Dergisi , 8 (1) , 77-92 . DOI: 10.1501/Cogbil_0000000105




5 Aralık 2020 Cumartesi

Geç Kalınmışlıklar

    

  Eğiliyor zaman avcumun içinde, oyun hamuru gibi oynuyorum onunla, şekil veriyorum, parçalıyorum, birleştiriyorum...

Zamana hükmediyorum zamanın beni benden çaldığı gecenin lal vaktinde. Duvarlar gülüyor halime, rüzgar pencereden sızıp örtüyor vücudumu tüm soğukluğuyla. An'lar parçalanıyor avcumda, parçaları saplanıyor yorulmuş yüreğimin ortasına.

Bulutlanıyor gözlerim ve intihara kalkışıyor duygularım, zar zor tutuyorum onları yanan gözlerimde. Boğazım parçalanıyor sanki ama bir bütün halinde hala duygularım.

Hıçkırıklarım duvarda yankılanıyor. Gecenin lal vaktinde parçalıyorum tüm karanlığı sessiz hıçkırıklarımla, yarım kalan heveslerimin intiharıyla. 

Güvensizlik taşıyor her
bir yanımdan, bir anda kalabalıklaşıyor odanın içi,,.

Kırdığım bütün kalpler hesaplaşmaya davet ediyor beni. Kaçıyorum kendimden onlardan, değiştiriyorum zamanı kuruyor gözlerim, yumuşuyor boğazım. Şimdi ise kaybolmuş bir günün ortasındayım. Sesler sel gibi sürüklüyor beni asıl muhattap kişinin sesine doğru. Titriyor içim, ellerim, en çok da yüreğim. Görüyorum onu sanki karanlığıma konan bir ateş böceği gibi parlıyor gözleri acının parçalarıyla. Tekrar buğulanıyor gözlerim, yanmaya başlıyor boğazım, siliniyor tüm umutlarım onun buruk gülümsemesini gördükçe.

Ve gömüyorum kendimi ona karşı en savunmasız hissettiğim bu zamanın içine. Kayboluyorum tekrar var olamaya doğru. 



23 Temmuz 2018 Pazartesi

Susmak

Susmak acı veriyor.
Bilmediğim bir sebepten,
Ruhumun kanatları yanıyor.
Söylesene bir gün her şey biter mi?


İntihar etmiş bir adamın arkasından baktığım fotoğraflarındaki gülümseme her saniye değişirken nasıl iyi olabilirim?
Yine kelimelere sığınıyorum bu sefer onlar beni kabul etmiyor.
Terk edilmiş bir ruh gibi geceye düşerken, uyku denilen ihtiyaç gözlerimden geçmiyor.
Nefes almak çok basit geliyor bir anlığına.  Ve nefesimi tutuyorum

Oksijen bana hayat sunmuyor, beni zehirliyor.
Öyle bir andayım ki her saniye zihnimi yaralayan düşünceler bile işine ara veriyor. Zihnim bomboş.
Tekrara alınan bir şarkının veda kokulu sözleri zihnimde yankılanırken kelimelere sığınarak geceyi izliyorum.

Acının koyu tonunu fısıldayan sözlerinde iyi olacak diyor kız. Gerçekten de iyi olacak mı?


Düşünceler her insanı kişiselleştirir ama çektiğimiz acılar her bir ruhu ortak bir noktada toplar ve her şeyi evrensel yapar. Belki de bu yüzden onlarca ruh aynı şarkının aynı sözlerinde nefes alıyor.

Merak ediyorum.
Daha kaç beden bu geceyi uykusuz deviriyor?
Şu an, aslında her an.
Fark etmeden ruhumda yaşadığım bu sessizlik, bu garip his gün yüzüne çıktığında her şey daha çok garipleşiyor.


Kokularda Saklanan Anılar

Öğle güneşinin çocukluğunuzdaki bahçeyi ısıttığı o taze bahar gününde yeni açmış sümbül kokusunu düşünün. Veya bir parkın yanından geçerken ...